Doğmamış bebekten mektuplar

Merhaba! Ben sizin doğmamış bebeğinizim...

Bebeğimiz henüz doğmadığından yaşını veremiyoruz, ve kendisine tüm çabalara rağmen isim beğendiremedik, kaç haftalık olduğunu bile bilmiyoruz. Elimizde böyle bir resmi var yanlızca. Herneyse, bizlere belli aralıklarla yazı göndermeye sözverdi.

Evet hikayenin devamıyla karşınızdayım. Geçen sefer neler olduğunu hatırlamak için mutlaka önceki yazıyı okumalısınız. Sonraki sayfa için burayı tıklayınız.


Herkese merhaba;Merhabalar!!

İşte size kendi bilgisayarımda oluşturduğum bir resmim. Üçboyutlu ultrason falan çıktı şimdi, ama böyle bir görüntülemeyi henüz kimse başaramadan ben başardım ve yeni şeklimle karşınızdayım...

Hergün internete giriyorum ve gebelikle ilgili siteleri dolaşıyorum. Hatta anneler kulübüne bile üye oldum ve orada çaktırmadan anne adayları ve annelerin birbirlerine yazdıklarını heyecanla okuyorum. İyi bir ortam gerçekten. Sohbet odalarına giriyorum, ama orada bana "slm", "nerdensin?", "kaç haftalıksın?" falan gibi sorular sorunca mecburen kaçıyorum.

Dr. Kağan Bey'e sorular soruyorum. O da beni anne adayı sanıp cevaplıyor garibim. Yani anlayacağınız içeride hayatım iyi geçiyor, gün geçtikçe kilo alıyorum, büyüyorum.

Bu site faydalı oldu bana da. Ancak bazen düşünüyorum da aslında "gebelik" ve bunun sonucunda oluşan olaylar, bizim gelişimimiz, o kadar da karmaşık olaylar değil. Size öyle gösterilmek isteniyor. Ben size bu ve takipeden yazılarımda içeride olayları daha basit bir şekilde anlatacağım. Bunun için özel bir anlatım tekniği geliştirdim. Umarım beğenirsiniz.

İşte başlıyorum anlatımıma:

Öncelikle yeni bir yaşamın temel taşlarını oluşturan sperm hücresi ve yumurta hücresinin kendilerinin de ayrı birer canlı olduklarını, her birinin kendilerine özgü bir kişilikleri olduğunu, yani aynen sizler gibi birer birey olduğunu bilmelisiniz. Onlar sizlerin içinde yaşıyor, yemek yiyor, su içiyor, sohbet ediyor, düşünüyor, hissediyor, büyüyor ve ölüyorlar. Aralarında doğum yapanlar da var (gerçekten var). Sadece boyutları ve dış görünüşleri sizden farklı, bunun dışında hemen herşey aynı.

Örneğin sperm hücresini ele alalım:

Uzun kuyruğu sayesinde iyi bir yüzücü, dış görünüşü biraz garip, çirkin bir balığı andırıyor. Savaşçı ve rekabetçi bir kişiliğe sahip. Doğduğu yer baba adayının testisinin içi, buradan epididim adı verilen bölgeye göçüyor ve yaşamını burada devam ettiriyor.

Tek amacı buradan dışarı çıkmak ve hayatının kadınıyla evlenerek çocuk yapmak. Yaşadığı yerde kendisi gibi milyonlarcasının olması ve hepsinin aynı amaca sahip olması sinirini bozuyor. Diğerleri gibi o da sürekli olarak antrenman yapıp "o gün" geldiğinde daha güçlü olabilmek için form tutuyor.

Burada bulunanlar temelde birbirine benzemelerine rağmen aralarında bozuk şekilli olanlar, kuyruğu olmayanlar, çift kuyruğu olanlar falan var. Aralarından kendi kuyruğunu yakalamak için sürekli kendi etraflarında dönenler bile çıkıyor bazen. Burada spermler temel olarak X ve Y olmak üzere iki ayrı gruba bölünmüş.

Bizim hikayemizin kahramanı da bir X grubu üyesi, ancak o henüz bunun ne kadar derin bir anlam taşıdığını bilmiyor. İleride bu grubun özelliği nedeniyle bir kız bebeğin oluşumuna katılacak olduğunu bilseydi ne derdi acaba?

Kendisine yaşlı spermlerin anlattığı hikayelerden işinin ne kadar zor olduğunu anlıyor ve heyecanla kapıların açılacağı ve dış ortama gidecekleri günü bekliyor.

Kahramanımız aynen diğerleri gibi yapısı gereği sıcağı sevmiyor, hatta aralarında aşırı sıcaklardan ölenler bile var.

Kahramanımızın bir ismi olması gerektiğinden ben ona sonradan anlatacağım bazı nedenlerle BEKİR ismini verdim.

Bekir

Hikayemizin diğer kahramanı olan yumurta hücresinin ne gibi özellikleri var?

Bu hücrecik anne adayının yumurtalığında yaşıyor. Yusyuvarlak ve tostoparlak, irice bir hücre, ama yine de bir kadın zerafetinin tüm inceliklerini taşıyor. Sayıları ancak yüzlerle ifade edilebilecek komşularıyla beraber yumurtalığın içinde yaşamını sürdürüyor. Sperm hücresinin aksine sakin yapılı. Anne adayının henüz kendi annesinin karnında olduğu dönemlerde doğmuş.

Bu kahramanımızın da bir ismi olması gerekiyor. Ona da BERNA ismini verelim, olsun bitsin.

Berna

Yumurtalıklarda belli aralıklarla "garip olaylar" meydana geliyor:

Hücrelerden birisi her ayın başında kendi isteği dışında değişime uğruyor. Etrafı birden bir örtüyle kaplanıyor ve bu örtünün içi gün geçtikçe sıvıyla dolup şişiyor ve kocaman bir su kesesi haline geliyor. Buna folikül adını veriyorlar. Sonra bu folikül birden çatlayıp patlıyor ve içindeki hücre yumurtalığı terkediyor. Çok sayıda uzun kolları olan bir yaratık onu yakalıyor ve içine alıyor ve ondan sonra uzunca zaman ondan haber alınamıyor. Sanki bir hastalık gibi. Tecrübeli olanlar ise bu olayın ne anlama geldiğini biliyorlar: Bu bir hastalık değil, değişime uğrayan kişinin görev için seçildiğinin işareti. Bu kişi prensini bulmaya gönderiliyor.

Yaratık

Berna, yapı olarak çok seçici. Kolay kolay herkesi beğenmiyor. "Beni etkileyecek olan erkeğin çok güçlü olması gerekiyor" diyor.

Herkes gibi o da biliyor ki prens aslında çok çok uzaklarda. Belki de o prensle hiç karşılaşamayacak. Çünkü görev için seçildiğinde yumurtalığı terkettiği andan itibaren prensini bulmak için en fazla 24 saati var. Eğer bu esnada hayatının erkeğiyle karşılaşamazsa ölecek...

Şimdilik bu kadar.

Gelecek yazıda:
Berna görev için seçiliyor.
"Yaratık" denilen aslında nedir?
Görev için seçilenler nereye gidiyorlar?
Peki Berna prensiyle karşılaşabilecek mi?